4 Ağustos 2008 Pazartesi

ÖMER YUSUF CAN/SADECE BİRAZ HUZUR

Elleri ceplerinde iki büklüm yürüyor du.ihtiyarladı fakat ihtiyar olmayacak kadar da dinçti,iki büklüm oluşu soğuğun merhametsizliğine denk gelişindendi.paltosunun yakalarını kaldırmış başını gömmüştü adeta,şehrin en kalabalık caddesinden (muhtemel ki bu saatlerde bu ufacık kasabada az memur olmasından ötürü pek kalabalık değildi)yürüyordu rüzgara doğru.her sabah aynı saatte kepenklerini kaldıran bakkal hasan abiye,manifaturacı ihsan dayıya,ve tuhafiyeci Süreyya teyzeye selam verir,hayırlı ve helal kazançlarınız olsun der ve yürürdü yine rüzgara doğru.evlendiğinde bir aylık memurdu daha ilk iki ay hanımı kalkıp kahvaltısını hazırlar kapıya kadar uğurlar sonra ev temizlikleriyle meşgul olurdu,sonraları yorgun olduğunu ev işleriyle uğraşmanın ne kadar zor olduğunu sen bilemezsin dediği vakitlerde kalkmamaya başladı,hem bir işin ucundan da sen tutuverdi ne olurdu sanki.birde çocuğumuz olursa kendi yemeğimizi kendimizde yapmaya başlarız diye geçirdi aklından.hiç sesini çıkarmaz içten içe kızsa da hak vermiyor da değildi hanımına.bekar kaldığı yıllarda ne çok yorardı onu iş dönüşü tabak çanak yıkamak hele yemek yapmak.her hafta mutat eline sıkıştırılan sipariş kağıdını alır her defasında aynı yere paltosunun iç cebine koyar akşam boynu bükük tek tek dolaşırdı manavı,bakkalı,kasabı.oğlunun ani bir ateşlenmesi sonucu bulunduğu kasabadan yaklaşık şehire yetmiş kilometre olan yolda vermiş olduğu taksi parası bu ayki hesabı altüst etmeye yetmişti oysa hesaplamalara göre on beşine kadar cebinde elli milyon bile kalacaktı.alacaklarını aldı ve evin yolunu tuttu.kapıda kendisini bekleyen hanım zile basmadan açıverirdi ve tüm yorgunluğunu alırdı fakat şimdilerde anahtarı ile kapıyı açar ona rağmen ıssız bir çölde hisseder ancak seslendikten sonra belirirdi ortada.çok yalvarmıştı karısı,çocukları olmadan bende ufak bir tekstil tezgahında üç beş bir şeyler getiririm eve dediyse de kabul ettiremedi eşine.şimdide haklı bir tavırla geçinemediklerini daha büyük bir şehirde yaşasalardı aldığı maaşın ev kirasını bile karşılayamayacağını söyler,konuşmalarının sonunda onu sukunetle dinleyen kocasının sessizliğini bozmaya nerden de vardım sana demesi yeter de artardı bile.sonra yine bakar karısının sözleri son bulmayacak eline jileti köpüğü alır lavobonun yolunu tutardı.bir gün yine aynı senaryoda karısının keşke fahrettine varaydım da bu kahırları çekmeyeydim dediğini işittiği anda çenesinden aşağıya kanların boşaldığı fark etti.kalkıp iki sille atıp kesseydi ya sesini ama yine yapamadı.tam anlamıyla bir görücü usülüydü evlilikleri,babası en iyi dostu çalışma arkadaşı rıza’nın müsait görmesiyle olmuştu gidip istenmişti.ikinci gidişlerinde oda vardı ve bir odada yarım saati aşkın konuştular karşılıklı istekler temenniler sıralandı,en çokta sıralananları dinledi.çocukları olunca daha büyük bir şehre tayinini istemesini,zira kendi için değil çocukların eğitimi için bunu göze almak gerektiğini söyledi.pazarı alışverişine kendisinin de götürülmesini,en az iki hafta ailesinin yanına geleceklerini,adamın ailesinden ayrı bir yerde hatta uzak bir mekanda kalmak istediğini,akşamları işten gelince kendisi ile ilgilenmesini,oturup karşılıklı konuşulmasını ve buna benzer bir çok derdini ardı sıra sayıverdi.sonra dönüp şayet evlenirlerse kendisinden ne beklenildiğini sordu.kadın arkasına yaslanmış anlatılacak çok şeyi olduğunu düşündüğü adamdan sadece biraz huzur cevabını aldı ve arkası gelmeyeceğini anlayınca da onu herkes ister evlilikte başka şartınız yok mu dedi.kafasını salladı hayır anlamında.büyüklerinde ön ayak olmasıyla kısa bir süre içinde düğünleri oldu.büyükler hayır işlerini aceleye getirmeye iman etmişlerdi çünkü,kendisine sorulsaydı şayet biraz nişanlı kalmayı arzulardı.her şey kendisinin dışında gelişiyor ve buna karşı koyamayacak kadar güçsüz hissediyordu kendisini.evliliklerinin ikinci yılında bir erkek çocukları olmuş kadının isteği üzerine adı mert konulmuştu.babaya kalsa rahmetli babasının ismi olan hüseyini koymak istiyordu.evliliklerinin onuncu yılında iyice yıpranmıştı,dairedeki işlerim hiç bitmese de eve gitmesem diye geçirirdi içinden.sonra çocuğu gelir aklına teselli eder kendini eve gittiğinde o yorgunluğunun üstüne hiç yorulmamış gibi oğluyla top oynar onu sırtında taşırdı.uykusunun geldiğini anladığında da koltuğa yatırıp kolunu omzuna atar ve saatlerce öylece bakardı oğluna.bir gün karısının yaptığı çorbayı yudumlarken bir tatsızlığın olacağını sezinlemiş gibi irkildi.bakışlarını önündeki tastan kaldırmadı karısı gelip karşısına oturdu ve çorbasını doldururken bir taraftan da konuşmaya başladı.gençliğimi senin gibi sümsük bir adamla geçirdiğime ne kadar hayıflansam azdır.başkası olsa sana nasıl katlanırdı bunca sene hiç düşünemiyorum bile.(başkasıyla kıyaslanmayı hiç hazmedemezdi)yine sabırlı kadınmışsın diyorlar komşularda,başını hala kaldırmamıştı.komşuların eşleri her gün gezdiriyorlar eşlerini ama sende nerde bu düşünce.
Oysa evlilik yıldönemlerini unuttuğu görülmemiş ve çiçekler ikram edilmiş değimliydi.iki haftada bir en sevdiği pasta gidilip yeniliyor değimliydi şehrin tek pastanesinde.ama yoktu işte göz doymaz gönül ıslah olmazdı.çok sıkılmıştı bu yaşamdan çocuğu olmasa boşanıp çıkacaktı işin içinden.böyle düşünmesine rağmen cesaret edemez beklide bir ömür boyu katlanırdı ona.gerçekten acı çekmenin ne demek olduğunu bu kadınla evlendiğinde anladı daha öncekilerde acımıymış dı be diye geçirirdi içinden.her şey ama her şey boğazına düğümlenir olmuştu,bir yudum ekmek,su bile hatta boğacak gibi olurdu onu ve en acısı çektirilen acıların teker teker çıkmaya başlamıştı acısı.bir gün amirinden yediği fırçayla iki büklüm söylene söylene geldi evine yine açanı olmadı kapısını.paltosunu alıp asanı olmadı,hoş geldin diyeni.yemin şart etti boşayacağım bu kadını diye.sonra sinirleri yatışınca vazgeçti.akşam haberlerini dinlemeye koyuldu zira televizyon yoktu evlerinde alınmamasının sebebide evdeki muhabbeti bitirmesi olarak ileri sürülmüştü adam tarafından.televizyon yokken de olmuyordu ki o olunca olmasın dı.karısı çok dedi bir televizyon al diye sen işte iken oyalanacak bir şeyler bulamıyorum ve çok sıkılıyorum demişti.razı gelmemişti çocukla ilgilen boş vaktin kalmaz demişti evin reisi.yine uf puf demeler mutfakta sesli sesli söylenmeler.bir sille bile vurmamıştı karısına.jileti yüzüne kaçırır,arkasını döner sessiz ağlar iş yerinde bazen çaycıya kızar,içine de atar çoğu zaman.bir gün her şeyin güzel olacağına iman ederekten yaşıyordu.çocuğumuz olunca belki daha yakın oluruz düşüncesi vardı usunda.pantolonunun söküğünü dikmeye bile razıydı,bulaşık yıkamaya yemek yapmaya,hatta çocuğun altını almaya razıydı.yaptı da bunu karısı hastayken,çorba pişirdi karısına.o sancılar içindeyken bile zoraki konuşmalarında bile sitem eder ben öleyim diye dua ettin değimli,işte ölüyorum kurtul derdi.hiç kahve bilmez sigara içmez şans oyunlarına yanaşmaz.işinden sonra dışarıya sadece bakkala,birde gezmeye giderlerse çıkardı.hep evdeydi karısının ona bi kaç çift güzel söz söylemesini bekler dururdu öyle,onu buna zorlar ağzını arar seni çok seviyorum der fakat karısından aynı tepkileri alamayınca odasına çıkar en sevdiği kitabı alır,oturur kadın gibi ağlardı.karısının hiç haberi olmamıştı bu güne kadar olsaydı kalbi yumuşar mı ydı ki.bir gün en onulmaz yerinden sızladı yüreği.kayınpederi,kayınvalidesi gelmişlerdi evlerine ta İzmir den kalkıp hiç böyle ani çıkıp gelmezlerdi oysa yılda bir yaz günü gelip bir gün kalır dönerlerdi bu kış günü nereden çıkmıştı bu ziyaret.eve döndüğünde masanın kurulu olduğunu gördü içerden hararetli konuşmalar oluyor fakat tam anlamıyordu konuşulanları.hayırdır inşallah diyip girdi salona paltosunu bile çıkarmadan
.şaşkınlık içinde herkese hoş geldiniz dedi.eller öpüldü,boyunlar kucaklandı oturuldu bir sandalyenin üzerine.karısı içerden seslendi geldin mi diye(cevabını bildiği bir soruyu sormanın anlamsızlığını bile kavramamıştı bu kadın),sana dediklerimi getir mutfağa acele hemen.mutfağa seyirt ti evin reisi,karıcım alamadım dediklerini manav kapalıydı zaten namaza gitmiş adam bekleyemedim soğukta dedi.allah belanı versin den başka bir çok söz söylendi ama işitilmedi gerisi.az sonra fısıltıyla hayırdır annenler böyle ansızın çıkıp gelmezlerdi dedi.görürsün sen az daha bekle anlarsın dedi karısı.yemekler yendi üç beş kelamın dışında ağızlar sadece yemek için açıldı o kadar.sofradan kalkıldı,eller yıkandı derken salona geçildi bir toplantı havasında.evin reisi hal hatır sormalarını yeniledi,geride kalanları sordu falan derken.babanın bunları geçelim evlat asıl mevzuuya gelelim vakit kaybetmeden dedi.hoş olmayan şeyler konuşulacağı alenen belirmişti ortada.biz buraya kızımızı ve torunumuzu almaya geldik,onları üzdün yeter dedi sert bir ifadeyle.ama baba denilmesini beklemeden kayınpeder kararımız bu en çokta kızım istiyor diye onun mutluluğu bizim mutluluğumuz.evlenirken de sana mutlu edebilecek misin demiştim kızımı sende evet demiştin(bu kadar zor olduğunu bilseydi evlenir miydi) şimdi ne oldu.adam gözleri halının ucunda omuzları çökmüş bir şekilde peki diyebildi sadece peki alın gidin.kayınpeder ooo baksana bizim damat dünden hazırmış zaten dedi.adam tüm sükuneti teperek bağırdı,herkesi hayret eden bir tepkiyle:defolun evimden bu gecede kalmanızı istemiyorum burada alın kızınızı gidin bir daha da gelmesin bu eve. kayınpeder koltuğa sinmişti adeta.Sonra dışarı çıktı adam bakkala koştu.uzun süre önce bıraktığı sigaradan bir paket aldı ve yakın bir parka gidip bir banka oturdu.hava soğuk tu kimsecikler yoktu ortalıkta.sokak çocukları bile.paketi açtı sigarasını yaktı,öyle derin bir nefes çekti ki dünyalar ciğerine dolacaktı.geceye doğru evine yol aldı açtı kapıyı kimsecikler yoktu gidebildiler demek ki diye söylendi.üzerini değiştirdi sırılsıklamdı üstü başı,sonra yatağa bırakıverdi kendini sabaha kadar gözünü kırpmamıştı.ütüsüz gömleği,kırışmış kravatını alelade geçirdi boynuna.doğru işe sonra iş yerinde saatlerce düşündü,yanlış yaptım nede olsa o benim karım o da benim çocuğum dedi.kovmamalıydım onları evden vermiyorum karımı çocuğumu demeliydim gibi cümleler sarf etti,suçluluk duygusu hücum etti içine.iş çıkışı kayınpederlerini aradı,karısı çıktı telefona nagihan ne olursan biraz konuşalım dediyse de.Allah belanı versin denir denmez kapatıldı telefon.her gün aynı saatte iş çıkışında çevirirdi bu numarayı.hep aynı tepki yeter artık arama demeleri,beni unut,çocuğumu unut demeleri.Seni mahkemeye verdim en yakın zamanda boşanacağız demeleri adamın beyninin zonklamasına yetip artıyordu bile.tam dört ay olmuştu gideli.çocuğu burnunda tütüyordu.onlar gideliden beri soba ya yanar ya yanmazdı.artık günde iki pakete çıkmıştı sigara.arkadaşları hayret eder pek bir şey sormazlardı cevap alamayacaklarını bildikleri için.içinde bana sorunda dökülsün şu sıkıntılarım dercesine bir tavırda vardı üstelik.artık havalar ısınmış yıllık iznini kullanmaya karar vermişti.iznini aldı.ertesi gün sabah gidip akşama izmire bilet aldı ve yola koyuldu.karısından geçmişti artık, bari çocuğunu görebilseydi.geceye doğru izmire varmışlardı,bir otelde sabahladı ve yine bir yudum uyku görmemişti gözleri.sabahın erken saatinde kalkıp gitti kayınpederinin evine kapıya geldi.konuşacaklarını geçirdi aklından günler öncesinden planlanan,kapı karısı tarafından açılmıştı.kim o denmeden.şaşkındı karısı,bir o kadar telaşlı,boşandık artık her şey prosedür de kaldı sen neden buradasın sana dönmeyeceğimi biliyorsun artık,seni yaşamını hiçbir şeyini sevmiyorum hala ne yüzle geldin buraya dedi.adamın ağzından tek bir kelime bile çıkmadan.çocuğumu görmek istiyorum diyebildi sadece,öncesinde konuşacaklarını umursamayarak.o artık senin çocuğun değil bunu bizi evden kovmadan önce düşünecektin dedi.kayınpeder içeriden geldi ve mahalleyi inleten bir nidayla defol git buradan dedi.adam ayaklarının bağı çözülmüş halde geriye dönebildi ve zoraki yürüyordu,koca İzmir dar gelmişti ona.babası olaydı bu hallere düşürür müydü oğlunu.çaresiz kasabanın yolunu tuttu.iznin bitmesine yedi gün vardı henüz.düşünecek çok zamanı oldu.bir gün hiç çalınmayan kapısı çalındı bir an tereddüt bile etti,bu bizim zil miydi diye.sonra kapıya yöneldi ve bir postacı gördü karşısında hiç iyi haberler getirdiği olmamıştı.ya telefon borcu ya neme nem daha bir çok fatura getirmişti kapısına.şimdi hepsinden daha beteri duruyordu karşısında.mahkemeden geldiği üzerindeki mühürden belliydi.açtı hızlı hızlı okumaya başladı.şu gün şu tarihte şurada mahkemeniz vardır diye.mahkemeye gidildi sonraları ve tek celsede boşanıldı,karısı haklı bulundu hakim tarafından,çocuk annede kaldı baba sadece ayda bir görebilecekti yavrusunu.aradan dört aya yakın bir zaman geçmişti fakat adam halen kendini toparlayamamış,bir takım hastalıklar belirmeye başlamıştı kendinde,bir şey soranlara ancak üç beş saniye duraksadıktan sonra cevap verebiliyordu,buna nasılsın sorusu bile dahildi.bir gün izmirdeki bir aile dostundan telefon aldı,keşke edilmeseydi kaldırılmasaydı o ahize yerinden,yerin dibine geçmek pahasına da olsa.mehmet abi karın varya gidip Fahrettin ile evlendi ve çok uzaklara taşındılar o da karısından yeni boşanmıştı.çocuğunu bence gidip almalsın onlardan,ahize hava da asılı kaldı.yarım saate yakın bir baygınlık yaşadı.sonraları odanın soğuğundan ürpererek doğrulabildi yerinden.aklına gelipte geçmeyen şey kalmamıştı oracıkta.fakat sanki bu olanlar başkasının başından geçiyormuş gibi sakince dolaşmaya başladı ortalıkta hayret edilircesine.banyo sobasını yaktı,bir aydan beri yığılmış olan bulaşıklarını yıkadı bir hamaratlıkla.etrafı toparladı.sonra çekmecedeki fotoğraf albümünü aldı.evlendiği sıralarda çekilmiş olan fotoğraflarına baktı,keşke her şey fotoğraflardaki gibi olsa diye söylendi.sonra hepsini tek tek yaktı,çocuğunun fotoğrafları hariç.kokladı onları bir anne şefkatiyle,bağrına bastı sonra masanın üzerine bıraktı hepsini.banyoya geçti yıkandı tüm günahlarından arınırcasına.kurulandı içeriye gidip beyaz gömleklerinden birini ütüledi,sonra pantolonunu ve yavaşca giyindi,içeriye girdi kağıt kalem aldı eline bir şeyler karaladı,az bir zaman içerisinde.sonra karısının çamaşır astığı ipi sıkı bir şekilde tühümledi.çocuklarına salıncak yaptığı salonun orta yerinde ki demire bağladı.çocuğunun fotoğraflarına son kez baktı ve iki damla yaş döküldü gözlerinden.ayağının altında ki iskemleyi boşa çıkardı.o an karısının melun yüzü geldi gözünün önüne ve keşke fahrettine varaydım dediği gün,birkaç çırpınıştan sonra öylece asılı kaldı oracıkta.izin gününün bittiği sıralarda mesai arkadaşlarınının merakı üzerine evi çok sefer arandı fakat ulaşılamadı.ve bir gün toplanıldı arkadaşlar evinin kapısı çalındı,açan olmadı yine komşulara soruldu.evden çıktığı görülmemişti.evinin kapısı tekmelendi ve çabucak kırılarak içeri girildi.mehmet diye seslenildi ve salona giren bir arkadaşının çığlıkları yayıldı mahalleye.herkes oradaydı evi hiç bu kadar kalabalık olmamıştı.polisler geldi,savcı olay yeri inceleme,fotoğrafların üzerinde ufacık bir kağıtta bir şeyler yazıldı,yeni evlenen bir polis memuru sesi titreyerek mırıldandı.ölüyorsam hepsi senin suçun,sadece biraz huzur istemiştim o kadar.

Hiç yorum yok: