27 Eylül 2008 Cumartesi

ÖMER YUSUF CAN/ALLAHIN DEDİĞİ OLUR

‘’ALLAHIN DEDİĞİ OLUR’’

Vakitsiz öten horozun başının kesildiği köyde geçer hikaye.
Köy kahvesinde yarı yıkanmış bardaklara bir dolar bir boşalır demini almamış çaylar.
Muhtar gelir, gelirde gelmesine ancak para için gelir.elektrik parası toplamaya gelir,köy konağının ufak tefeği için gelir. yalnız o zaman uğrar köy kahvesine. Görenlerin yüzü beş karış.
Köy kahvesini uğultu ile dolduran bir ses;
-yine para için geldi
Mehmet muhtarı görür görmez sıvışır aradan. Bu hep yıllardır böyle ola gelmiştir. Doğru köyün yokuşuna,parası mı vardır hem nerden verecek, hem elektrik mi yakıyor yahu, akşam olur, erkenden yatılır, oturulması icap ederse de, ay ışı nemize yetmiyordur der, susturur ev ahalisini..televizyon mu?o ihtiyaç görüldüğünden bu yana bu hikayeye mevzu bahis bile edilmemiştir.
*
Sabah erkenden kalktığı billah eline baltayı, önüne ayyaş bir adamı andıran yürüyüşüyle eşeğini katar, doğru dağlara. Hoca çok dediyse de Cuma günü hutbede ‘’yaş kesen baş keser’’ diye. Hiç oralı olmamıştır. zaten hutbenin tam o kısmında kuzuları hoplar çitlerinden mehmet’in… Salim ağanın kanlı bıçaklı olduğu oğlu salihe sallar dı baltayı, bir bakmışsın yıkılmış koca çam ağacı. bir toz bulutu ile birlikte. ta köyün kahvesinden görünürdü bu toz bulutu,
Sigaralar’ını ağızlarından eksik etmeyen ihtiyarlar ellerinde pişti kağıtları ile mırıldanırlar;
- Mehmet yine devirdi çamı, yaş odun koymayacak dağda..
Merkebine sardı mı odunu, ağır aksak gelirler köye. Birde türkü çağırır yollarda, çarşambayı sel aldı bir yar sevdim el aldı diye. Çarşambayı sel almış mıdır? Bilinmez. Ama mehmet’in yarini ellerin aldığı falan yoktur bir yari de olmamıştır ki deli çağlarında. Babası münasip görmüştür evlenivermiştir gıkını çıkarmadan. Çobanken de çok söylermiş bu türküyü. Dile kolay tam yirmi yedi senedir davarlar önde o arkada karış karış gezmiş dağları. Zifiri karanlıkta, siz deyin ona göz gözü görmüyor, işte böylesi gecelerde, çok aramıştır kaçan kuzularını, öyle ballandıra ballandıra anlatır ki bilen bilmeyen de kurdun elinden kuzularını kurtarmış sanır. Her yerin bir ismi vardır bu vakitsiz öten horozun başının kesildiği köyde; çavuş tepesi, aynalı kaya, söğütlük, mezarlık dibi, metçe ağzı… babası satmışta kurtulmuş davar arkasında koşturmaktan (onca söylenmenin sonrasında sattırmış desek daha doğru olur), en çokta davarların parasından bir şey göremediğine yanıyor Mehmet. Mevzu oda değil, Mehmet bir sıcak söz bekler durur babasından. en azından sevgisini gizlese de babası, Mehmet, al oğlum al bak bu hırkayı bayramda giyersin diye aldık, denileydi unutulur giderdi onca eziyet.ama yok! baba baba değil ki! ( peki ne o zaman?) Baba bir despot edasına bürünür etrafına buyruklar yağdırır. Haksızda olsa haklıymış gibi gürler, lafının üstüne laf ettirmezdi. sadece mehmete mi? değil tabi. Hanımı kezban’a da yıllardır aynı. o zaman bu zamandır yemin billah etti Mehmet;aç kalırım oğlumu davara göndermem,hamallık ederim davar arkasına göndermem diye. Öyle de yaptı oğlunun küçükken havale geçirmesi,daha bir kıymete bindirmiş olacak ki, merkep kadar olmuş, bir tek gün ineklerin yolu sıra gitmemiş, tek bir gün balta sallamamış,varsa yoksa televizyon başında amerikan filmleri seyretmekle geçirmiş vaktini. Mehmet elin işinde hamallık yapmış,oğluna ne!
*
Köy olurda ileri geleni olmaz mı hiç. REMZİ DAYI namı diğer hoca dede astığı astık kestiği kestik. Yahu öle dediysek de zorba değil hani,s özü altın değerindedir havada kapılır. Köy tarlası ekilecekse ona söylemeden ekilmez, kız istenecekse ona danışılmadan istenmez. yıllarca hocalık yapmış, gördüğü göreceği bir şehir, memurluğu zamanında, onu da gurbetten sayar, çok kaldım ben evlat gurbette diye başlayan methiyelerle anlatır durur yıllarını.
*
Civar köyleri bir araya toplamak fikri seksenlerin sonlarına rast gelir,ve yüzüncü yıl inşa edilmeye başlanır, ilkten herkes ayak direse de; ben doğduğum yeri terk etmem diyerek, sonraları, ne olacak canım köy yine benim köyümdür. hem uzak mıdır ki yahu 2 kilometrelik yol gider gelirim yine, eker biçerim denmiştir. Söyledikleri ne kendileri de inanmadıklarını adam akıllı bilseler de. velhasıl terk edilmeye başlanmıştır köy usul usul…

Remzi dayı karşı durmuştur yüzüncü yıla inme fikri ne . Hocadır ya hani, dansöz oynattılar oranın temelinde diyerek baştan keser atar y.yıldan ev alma fikrini. Kimse de sözünün üstüne söz söyleyemez. hem bu dere içi köyü, kimi aç susuz bırakmıştır. fakat gelin görün ki mahalle baskısına dayanamayan kocamış ihtiyarlar, tazecik gelin olmuş kadınlar, tek tek terk ediverdiler bu baba ocağını. velhasıl yedi hanecik kalıverdi koca köy, sessiz sedasız üvey avlat gibi.

Remzi dayının ezanları, Cuma sohbetleri, bayram vaazları ile cami ayakta durmuş yıllarca. Gel zaman git zaman altı yıl atanmamış buraya hoca. Hem yedi hanelik köyün nesine gerek diye düşünülmüş olsa gerek. Altı yıl geçerde devlet fikir değiştirir, kimin aklına gelecek.
Genç bir imam atanır köye gençliğine laf eden yokta bekarlığı başa bela.
Remzi dayı;
-tövbe neuzubillah, bekar imam mı olur? diye söylene dursun. Yerleşmiştir okuldan arta kalan iki göz odaya imam.
Sadece yatsı namazı toplanır cemaat topu topu beş kişi (nene yetmez yahu yedi hanelik köyde.) hem değilmidir milletin işinin gücünün, başından aşkın olması gerçeği. İnek güderler, tavuğa bakarlar ,tarla ekerler ve dahi yulaf biçerler, ortalama her köyde aynı manzara vardır.
*
-Esselatu hayrun mınevvevvvvm.

Bu köyde bir ezan bozar sessizliği birde çerçicilerin o tok ve anlaşılmaz bağrışları. Birde hakkını vermek lazım ezanla birlikte uluyan davar köpeklerinin sesi,oda akşamdan akşama.
Yıllar öncesi nüfus sayımlarında,azda olsa ciddiye alındığı dönemlerde,okul açılır, bir evin salonunu andıran biçimde. caminin mikrofonundan remzi dayı yarım bir ağızla(yeni yazıya karşıdır da ondan) anons etmeye başlar.
-tık tık tık.
-öhö öhö
-okulun kayıtları güz sonu başlayacak. Çocuklarınızın kaydını yaptırın öğretmene yarından itibaren. Birde okuma yazma bilmeyen herkese de okuma yazma öğretilecekmiş.
-tak

Mikrofon bir kızgınlığa kapanmıştır.
Mehmet in nasırlaşmış eli oraktan, tırpandan davarların arka sıra salladığı tek dayanağı değneğinden birde baltasından başka tahtaya mı değmiş? Kalem, nasırlaşmış ellerde hoyratça durmayacakta ne duracak başka.

Mehmet in dünyayı tahta arabalardan ibaret saydığı yıllar.
Çok arzulamış akranları ile 10 dönümlük okul bahçesinde koşturmayı ve dahi öğretmenin gül bitireceğine iman ettiği yanaklarına tokat yemeyi.
Ama baba;
-okuma ile adam mı olurmuş! diyerek sert bir eda ile hevesleri kursakta bırakmayı başarmıştır.
Ey okur anlayacağın o gün bugündür Mehmet yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, bunun karşılığında da okuyup adam olmasını istemiştir oğlundan.çok şey mi istemiştir yahu!
Remzi dayı
- Mehmet okumak lazım, kuran okumak lazım bolca hem de. Şükretmek lazım.
- Hoca dayı ben okumadan toprağın doruğuna basmam.
- Tabi ya öyle olacak.
- Hakkı yı yolla okutayım.
- Olur hoca dayı.
Bekar imama itimat edilemez, toydur ya hani bu yaşta ne bilecek, o yüzdendir remzi dayının köy bebelerini okutma arzusu…ona kalsa köye koymaz daha bıyıkları bile terlememiş imamı.
*
Tam bir harman zamanı daha bitecektir ki, sütçüye kaçıvermiştir Emine. Öyle uzun uzadıya çalı arkalarında konuşmuşları yoktur. süt kovaları ile salına salına gelen kıza daha ilk günden abayı yakmıştır sütçü Hasan. Kovayı elinden alırken bir iki defa göz göze gelmişlerdir, (değil midir aşkın gözden gönül e aktığı?) öyle ansızın derin bir nefes çekerken hasan kaliteli sigarasından ciğerlerini dolduran dumanı üflerken mırıltıyla:
- Ben bu kızı kaçırırım. Deyivermiştir.
- Hasan oğlum ne kızı,ne söyleniyorsun kendi kendine
- Yok abi yok bir şey dalmışım.
- Fazla dalma hasanım derinler ürkütür adamı.

Bir anlık acı bir gülme belirir hasanın simasında o kadar.
Cengiz hasanın amca oğlu, birlikte karar vermişler babadan kalan tarlaları satıp bir minibüs alıp süt toplama işine girmeye. Nerden de bulaşmışlar yahu! bulaşmaz olsalar mış. Borcun içine de bir dalmaya gör, bataklık gibidir, çırpındıkça batarsın.
-abi be emine diyorum güzel kız değimli.
-Hangi emine emmoğlu.
Öyle ya çok emine vardır köy yerlerin de. Elini sallasan Eminelere çarpar.
- Ya işte abi şu yukarı köyde ki, nail amcanın kızı
- Sen nail dayıya baba de hasan artık.
- Ne abi.
- Oğlum sen aşık oldun bitti işin diyorum yani.
- Elini tez tut istet kızı.
*
Cengiz aşktan dili yanmışlar dan. Hasandan dört yaş büyük. Hasanın emmisinin oğlu. Anasının deyimiyle güzler kaldırılırken doğum yapmış. Nüfusta yetmiş beşli ama aslen yetmiş sekizli li. Geç kayıt yaptırmışlar anlayacağınız. Cengiz aşkı için türkü yakanlardan, bir kez görebilmek için Fatma’yı az mı gelip vurmamış minübüsü köyün yokuşuna? Fatma içine kapalı bir kız, başı önünde gezer. onunda gönlü vardır Cengiz de kaçamak bakışlarından umut var olmuştur Cengiz. Yoksa tek taraflı bir aşkı kaldıramayacak kadar ince biri ruhu vardır Cengiz’in. uzatmaya gerek yok fatma’yı deli durmuşun oğlu bir gün Fatma ineklerin arkasındayken kaçırıvermiştir. inekler öyle otlaya dursun Fatma gitti artık Cengiz de işte o zaman bu zamandır eriyip bitti. Ne yaparsın elden bir şey gelmez. Ellerin olmuştur Fatma, istese de istemese de. Bunu çok kolay kabullendi sananlar olmuş. Ama Cengiz olmuşla ölmüşe çare bulunmaz diyenlerden. Kalbi içten içe kanar da kimse görmez.
Cengiz o gün bu gündür kalbinin kapılarına kilit üstüne kilit vurmuştur. Anasının; şu kızı sana alalım, eli iş görür demelerine kulak asmamış, ne zaman böyle bir lafa başlansa, Cengiz ansızın terk eder gidermiş sofayı.
Deli durmuşun oğlu ile mutlumudur Fatma bilinmez ama; recep dayı o gün bugündür tek evladı olan cevriyeye gözü gibi bakar. oda kaçıverir de ocağımızı başımıza geçiriverir diye. cevri’ye okuyacaktır, öğretmen olacaktır. öğrencileri olacaktır. Öyle hayal edilir.
*
Çerçiler gelir belli aralıklarla. yedi hanelik bu köye çıkmalarını mucize sayar köylü. e haklı dırlar da su ile çıkmıyor ya hani arabalar buraya.ama bir öğrenemediler gitti bu çerçiciler yaz günün de köyde kimse olmayacağını. Herkesin bağda bahçede tarlada tunçta olacakları nı. varsa yoksa iki kadın çıkar, köyün sessizliğini bozmaya katkı sağlayan, bu cızırtılı, belli belirsiz tok sese. Sonra anlarlar ki boşuna tepilmiş bunca yol. Döner giderler geldikleri yoldan gerisin geri. Yirmi beş otuz hane iken köy o zaman tadı çıkarmış işte, Çerçiler de bayram edermiş, Çocuklarda, balon alırlar çünkü paraları tek ona yeter. içlerine suyu doldurup bırakıverirlermiş dedelerinin, ninelerinin kucaklarına. Sonra kahkahayla eğlenirlermiş üstü başı su olan yaşlılarla. Seste etmezlermiş çocuk diye ama sabrında bir sonu vardır ya hani, Abdullah emmi torununa bir gün öyle bir değnek sallamış ki denk geleymiş çocuğun bir yerleri kırılırmış. Allah tan denk gelmemiş.

Hasat zamanı;

- Uncu geldiiiii
Bizim Mehmet yine sıvışmış bir yerlere,iki senedir oyalıyor uncuyu
-Mehmet nerelerde der uncu selam sabah vermeden.
- Buralar da idi az önce.
- İki sene oldu yahu hadi birinci sene mahsul den zarar ettin, yahu kardeşim her senemi zarar edilir.
- Gariban abi çobanlık dan gayri elinden iş gelmez, onu da bırakınca eli bi işe yakışmaz oldu.
- Anladık kardeşim gariban garibanda bizde çoluk çocuk besliyoruz. Gariban babası değiliz ki canım.
- ALLAHU EKBER-ALLAHU EKBER

Mehmet uncu gidene kadar kıpırtısız oturur sofada, elinde samsun ikiyüzonaltı öyle bir çeker sonra üfürür ki dünyaya kafa tutarcasına. Ezanla birlikte mırıldanır.
- Allah büyük ya Allah büyük.

Sabah ola bildiği bütün duaları sıralar, toprağın doruğundan tutar yine köy kahvesinin yolunu.
*
Bir kara kış daha dayanmıştır kapıya.
Acı acı kornası ile sütçü gelir yokuştan. korna bir ihtardır sütlerinizi hazırlayın diye.
Köyün yokuşunda iki kişi ellerinde Pazar çantaları, en ucuzundan poşetler. Ağır aksak yürüyorlar. Kendilerine yaklaşan kamyona el eder adam. Cengiz durur durmasına da o an Cengiz ile beraber dünyada durur. Gördüğüne inanamaz.Cengiz yıllar öncesinde o pınar başında,o ahşap evin camı önünde yağ tenekelerine dikilmiş çiçekler arasında gördüğü,yari olmadan yarim dediği Fatma. Hiç değişmemiş hem de hiç değişmemiş. Zaman her şeyi unutturur derler ya yalan! koca bir yalan! Cengiz toplar gibi olur kendini.
- Buyurun köye çıkıyorum bende.
- Kardeş Allah razı olsun zahmet olmazsa…
- Buyurun buyurun ne demek.
Oracıkta öldüresi gelse de adamı eh dedik ya iş işten geçeli seneler oldu. Fatma sı ellerin oldu. Yüreğine kilitler vurdu Cengiz.
Fatma inek otlattığı arazilere bakıp dalar gider. Bir ahhh çeker yüreği, Dağlar yerlerinden kalkar,oturur. Bir ahhh daha çekse yıkılır kim bilir. Hiç bakamamıştır Fatma’nın yüzüne o ilk gördüğü andan sonra. Köye az kalmıştır da kimsede ses soluk yok. Tam yol çatında inerler. Cengiz devam eder. Fatma bakar ardından Pazar çantasını kaldırırken yerden,minibüsün arkasından…

Mehmet sütleri çıkarmış hali hazırda beklemek te.Cengiz’in keyfi yitik.
- Selamun aleykum Mehmet abi.
- Aleykum selam Cengiz kardeş.
- süte zam yok mu?
- Ete var, ekmeğe var, mazota var, süte yok abi bekleme olmazda.
- Şu borçlar biteydi satardım inekleri, hamallıktan başka bir şey değil.
- Bugünümüze şükür Mehmet abi.
- Öyle olsun bakalım, isyan etmiyoruz zaten. Fakire şükretmek zengine nankörlük etmek düşer.
Öğle ezanı yankılanır dere içi köyünde.
- Allah u Ekber Allah u Ekber…
Mehmet yine mırıltıyla
- Allah büyük ya hoca Allah büyük.

Her şeyin bir vakti varsada bu köyde çok vakitsiz olagelmiştir her şey.fatma kaçmıştır,Mehmet davarları satmıştır da ezilmişliği ile kalmıştır,remzi dayı vakitsiz koymuştur adaylığını muhtarlık için,kış vakitsiz gelmiştir,döver biçer vakitsiz girmiştir ekinlere.
Vakitsiz öten horozun eceli gelir bu köyde, bir tek horozlara geçer fiyakaları.

Mehmet koyun güttüğü dağlara bakarak içli içli çeker sigarasından. Diğer tarafta Fatma o ahşap evin penceresinden yağ tenekelerine ekilmiş fakat kışa yenik düşmüş boynu bükük çiçekleri arasından bakar tozu dumana katmış süt arabasının arkasından.toz dağılır plakanın hemen üstünde bir tek o yazı kalır gözü önünde Fatmanın…

-ALLAHIN DEDİĞİ OLUR.

Hiç yorum yok: